![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvTTikjBAlI9BPR0mhdj0wGb9UkMYNkMn9ZQGXLapW6p2W-LD3ROt2nU4NPdWbA6OXYOOa3Mc_DZZ3j5pJbbfnJN3uFoOGxH_QwAtT0yrisjfKGDpGJ7JiRAjxRRcydmftCjVQj9ix8W0/s320/P011010_16.38_%5B01%5D.jpg)
Günlüğüm her ne kadar 2 Ekim dese de (Saat 12’yi geçtiğinden ötürü) ben 1 ekimin yani 5. günümün notlarını yazıyorum. Bugün yine sabah 5 gibi uyandım, midemde müthiş bir ağrıyla, gece biraz soğuktu hava, gündüz de üzerimdeki ceket midemin üzerini örtmediğimden karnımı üşütmüşüm sanırım. Neyse 2 saat uyduum, uyandım, acı çektim filan... Sonuç olarak 7 buçukta kalkıp hazırlanmaya başladım, malum bugün okulun startı verilecekti. 8:15 te bir büs gelip bizi Academie des Sciences Bulgares binasına götürdü. Açılışta Bulgar Dışişleri Bakanı, Fransa Sofya Büyükelçisi filan gibi daşşaklı abiler vardı, Belçika Wallon Bölgesi Konsey danışmanı olan bir akademik de Politique de Clustering adı altında bir konferans verdi.
Bugün ilk kez ev sahibi Bulgaristan’ı sahada görme fırsatını elde ettim, turnuvaya oldukça iddialı gelmişler, ev sahibi olmanın avantajını iyi kullanabilirlerse kupa Bulgaristan’a gidebilir, ancak gönlüm Kazakistan’ın yanında tabi. Ancak gerekli diplomatik ilişkileri bir türlü kuramıyorum, halbuki en dost ülke filan demi? Konferans esnasında Ukrayna delegasyonunun yanında saf tuttum, bilinçli bir tercih değil, öyle denk geldi. Yalnız insanlar “assez communicatif” olduklarından ben halen kabuğumdan çıkabilmiş değilim, yine kimseyle konuşmadım, arada Nili adında Bulgar bir kız geldi biraz konuştu benle, burada türk olduğunu öğrenen tüm Bulgarların ilk tepkisi “Komşi” oluyor. Neyse kız baya kanka, Kanada’da yaşamış filan, çok iyi bir insan (Evet saf duygular içerisindeyim). Tabi açılış bittikten sonra herkes dağıldı filan ben sağolsun Mbaye dosttan binmem gereken otobüs durağının yerini öğrendim, adam nerdeyse bir Bulgar gibi herşeyi biliyor, o yüzden pek onun götündne ayrılmıyorum denebilir.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcNnUb0ElbVI2mzq4yJ-PeVsvqPiMPk_l5tKMUJ-NMXbjc2Cs0so1AwecLctTvRLttaE8uGy1cVUre-bWT2ocLnoh9FXhLwpgMh18C_3tdCp1WEP7560sRA9WMIZQPSvMoV8qidLCNbTs/s320/P011010_14.47_%5B01%5D.jpg)
Daha sonra hali hazırda şehir merkezinde olmam sebebiyle ben eve dönmeyip orada biraz gezinmek istedim. Zira dün şehri gezerken, şehrin simgesi olan Aleksander Nevski Katedralini görmemiştim ve bu gittiğimiz yer tam da onun karşısındaydı filan. Gün boyunca karnım ağrıdığından ve sabahtan beri bir şey yemediğimden önce yemek yeme amacıyla Vitosha’ya doğru yürüdüm. Bu Vitosha (ki bulgarlar Vitoşka diyor) caddesi biraz garip esasen lüks markaların mağazaları var genelde birkaç da kafe bar, ama yol üzerinde belki 1-2 restoran var onlar da ya çok şık ya da dönerci, neyse yine düzgün bi restoran bulmak için 2 saat filan yürüdüm herhalde. Garip yerlere girdim çıktım filan, artık ölmek üzereyken kafe gibi garip bir yer buldum. Ama sorun şu ki restoran yazmazsa anlamıyorsun ne olduğunu bu gibi yerlerin, ee herkes de haliyle restoran koymuyor adını dolayısıyla ara restoran bulabilirsen filan... Neyse yine iyi bir yer buldum, bu sefer Türk değillerdi (sanırım). Yemeklere bakıyorum, kaıdn isimlerini söyleyip, kepçeyi daldırıp çıkarmak suretiyle ne olduğunu bana anlatıyor, işkembe çorbası filan var. Oradan içinde nohut fasülye filan olan süper bir çorba seçtim, üstü fırın makarna içi patates ve piliç kıyma (sanırım) olan bir yemek ve domatesli pilav aldım bir de. Bulgarlar pilav konusunu çözmüşler, her tür pilavı restoranlarda bulmak mümkün ve gayet lezzetliler bence. Neyse kola ekmek filan da alıp bu yemeğe 7,5 leva kadar ödedim, ki makul bir fiyat ama öyle süper ucuz da değil. sonra bi sigara içerek yeniden yola koyuldum. Sabah çıkarken lazım olur diye laptopımı ve üşütmeyeyim diye hırkamı aldığımdan yüküm baya ağırdı. Dünün yorgunluğu da olunca dolaşmakta baya zorlandım. Ama tekrar Çar bilmemne caddesine gidip katedrali görmek istiyordum zaten otobüse de oradan binicem.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1D7KJiiUoQP0cRuGTV_oWGrqidxIF9pACjz9xHVKjSpdjBekNf4RJLJziXsnZGTwLZhGAh77kXup-9va45gTdfh_dtY6J2lWlQKOLS0Wnf9vJq_GzZ-ZgjIAYi-cKIOnK5jNQl30dOWI/s320/P011010_14.34.jpg)
Yol üzerinde şirin bir Rus kilisesi gördüm, resimde de göreceğiniz gibi baya güzel bir mimari. Onun bahçesinde biraz oturup, bir sigara daha içerek dinlendim. Sonra da meşhur Aleksander Nevski katedraline gittim. Bence böyle binaların sıkıntısı dışarıdan göründüğü kadar içten gösterişli olamaması ya da bana hep öyle geliyor. Mimarinin dış taraftan görünüşü bana daha heybetli ve etkileyici geliyor, iç kısımlardaki freskler ya da vitraylar o kadar yüreğimi oynatmıyor benim açıkçası. Neyse bu katedral Bulgarların Osmanlı Devleti’nden özerkliğini kazanması adına dikilmiş filan zaten nereye gitsen bir Türk izi filan var hatta merkezde de bir cami gördüm de yorgun olduğumdan gidip içini göremedim, sonra artık işallah.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgccE3ejeH-w1DjoGMgDQv4nQ7qezodpi9XYSlnH3wv4rAPTqPAFVmC-a-JHAVRdnM2WwjgAgLqRJ8gt2pOH0bkHUvq75RtaIazmNl4UkfthbkZCfI1iZ5GTkXBftm1ic4oQw5C-uukFrc/s320/P011010_16.42.jpg)
Genel bir izlenim vermem gerekirse Sofya şehir merkezi fena değil bence. Bakanlık binaları, müze ve katedraller ilgi çekici. Dediğim gibi restoran açısından merkezde bariz bir sıkıntı var, zira kaldığım bölge olan Studenski Grad’da adım başı restoran ve kafe-bar ve bayağı da uygun fiyatlar... Sofya’da kendinizi gerçekten böyle kıyı Avrupa ülkesinde gibi hissediyorsunuz, haa bu ne demek? Yani Avrupa’ya, oranın kültür ve değerlerine yeni yeni alışan bir ülke olduğu belli. Bulgaristan Avrupalı diye kimse anlatmasın bana o kadar yıl Osmanlı sonrasında Rus hakimiyeti bence Kıta Avrupası’ndan oldukça farklı bir kültüre denk düşüyor. Neyse efendim merak edilen konu bulgar kızlarına gelince, beklediğim kadar güzel olmadıklarını söyleyeyim, mesela kuzey Avrupa’yla özdeşleştirdiğimiz sarışın kızları o kadar sk göremiyorsun caddelerde filan. Giyim konusu ise bayağı sıkıntılı, eee modanın şehri İstanbul diyebilirim artık ben de... Garip şekilde sanki burada güzel olmak biraz kafada açık giyinmekle alakalı gibi. Cidden bazıları iddialı kıyafetler giyebiliyorlar, bunun dışında bir de görmeye alışkın olduğumuz kızlardan biraz farklı oldukları için de çekici geldikleri doğru. Ama bir kıyaslama yaparsam İstanbul/Sofya paritesini 7,5/6 gibi değerlendiririm. Haa çok güzel kızlar yok mu var, ama istisna denecek düzeyde.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAE8gqZ50WyKIQhwWEVSd6Fa2xFTKCvk799h64Nz15yhqhSq3YBXASlhrALOtlAVh9FYiOKM0ToR3dsP04AgkvYXBZ9AZJ7xSlXD7031BSQgKOZADDRnLjJb3d6vf0X2ALZgW5xVFLvdY/s320/P011010_14.47_%5B01%5D.jpg)
Bu genel değerlendirmenin ardından bitirmeden şunu söyleyeyim: bu sene sıçtım! Arkadaş bu kadar mı ders olur, ne yapıyorsunuz? Haftanın her günü 9-5 ders var, bazen cumartesi günü de! Ne zaman gezicem, ne zaman kendime vakit ayırıcam, ne zaman çeviri yapıp para kazanıcam? belirsiz! Zaten bugünkü açılış konuşmasından aklımda kalan 3 şey var, ki zaten Mösyö Direktör’ün konuşması bunlar etrafında döndü: “Zero absence”, “Zero retard” ve bir de “Donnons toutes ces chances a l’excellence” yani verdiler gazı, verdiler gazı. Siz seçilmiş öğrencilersiniz ayağına burda da geldik bildiğiniz. Dünya ölçeğinde 1000 civarında başvurudan biz seçilen şanslı 100 kişiymişiz filan. Direktör şöyle özetledi durumu “9 mois de souffrance, le plaisir pour toute la vie!”. Aferin bravo. Sözlerimi şu veziceyle bitireyim en iyisi: “Çok çalışmam lazım dostlar, çok!”.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigZwrjvszTB9WhwL0uQYHQJfcNkoplA0nPWcQ2swzDq_Kk1lsN9U17kh3HUEWd6l1U7ldvV4QPwbbtYqCYzrflacHtywMID5vYTcaFtbrUbrRcFpKkAYYKqKjJoC2k3QNF6LLSpnG-y_g/s320/P011010_16.56.jpg)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder