![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyyVOQDzbDU8ud4W3iRHEKRNp2Q7J0GtRCt8sb8lFhFKrzBLlSbDkcghqg2DlqRMyQlRuZv5i68VdO2ys4i7RlYkmdF7ybfUhQ73N_2rRHtbT-5udAEVaF5jYY_TIPU6f4n0etrqdqk6U/s320/P111010_21.42.jpg)
Evet değerli dostlar, derslerin ve sosyal ilişkilerin başlaması sonrası hergün bloguma yazamayacağımı daha önceden belirtmiştim. Nitekim öyle de oldu! Dolayısıyla sizler Cumartesi gecesi kaldığım yerin hemen karşısında gittiğim Cotton Club akşamından sonra neler olduğunu pek bilmiyorsunuz...
İyi bir giriş yaptım bana kalırsa, izleyicinin ilgisini çektim, onu yazının geri kalanını okumaya teşvik ettim. Amma velakin öyle süper haberler, dedikodular duymak isteyenler hayal kırıklığına uğrayacak! Çünkü gidişim suskun olsa da dönüşüm muhteşem filan olmadı tabi.. İlk önce biraz Cotton Club ve cumartesi gecesinden bahsetmek isterim izin verirseniz. Efendim Cumartesi hep beraber şehir merkezinde toplanıp, bir yere gitme fikrimiz fena olmadı. Önce sanki kimse gelmeyecek gibiydi, hatta bir ara sadece bu hareketi başlatan Bulgar dostumuz Maria, Mbaye, ben ve Başak olucaz filan izlenimine kapıldık. Sonra biraz geç kaldık tabi Başak'la biz Türk misali... Velhasıl sağolsun dostlar bizi beklemişler. Ve bayağı kişi de vardı. Bir kez daha Bulgar şarabını tatma fırsatım oldu ve hiç fena bulmadığımı söylemeliyim. Sonrasında biz tekrar eve dönüp gece dışarı çıkma planlarıyla yanıyoruz. Cotton Club işini de Gürcü kızlar organize etti. Biz pek emin değiliz tabi gidip gitmemeye, ayrıca sadece onlar olursa fena filan diyoruz. Neyse 11'de buluşulacak bir aşağı indik "Il y a du monde" tadında! Bu arada bizim okuldan olmayıp, "bir arkadaşın arkadaşı" tadında Tunuslu bir çocuk da bizle geldi. İyi ki de gelmiş, Bulgarca tüm sorunlarımızı çözdü sağolsun. Neyse bu çocuk sabah "ollum o kadar çok Arap Afrikalı var ki Fransa'da, Fransa yakında Republique Islamique Française olursa şaşırmayın" esprisiyle kanımızı ısıtmıştı kendisine. Gittiğimiz yer Sortie filan gibi bir yer: Cotto Club yani Pamuk kulübü. İçeri giriş 5 levaydı, 1 leva vestiyer, bir şişe votka açtırdık 80 leva filan civarındaydı ki herkes ulan ne kadar pahalı diyor, hafta içi 35 leva filanmış, zaten süpermarkette Sobieski vodka yanında meyva suyu hediyeli 15-20 leva civarında. Neyse orada işte bir köşemiz oldu, biraz dans edip içtik (sigara da içtik tabi, yasak burada parlementoda kabul edilmemiş). Süper eğlenceli bir gece değilse de kaynaşma yolunda güzel bir adımdı. Pazar günü saat 4'te kalkıp, biraz takıldım öyle salakta. Sonra daha önceden görmüş olduğumuz "Kebap House" a gittik Başakla, çorbamız Adana kebabımız ayranımızı içtik bir güzel. Öncesinde çamaşırlarımı yıkatmaya verdim, banka hesabımdan ilk kez para çektim (100 leva, komisyonla 51 küsur euroa denk geliyormuş) filan. Bir pazar böyle geçti...
Pazartesi gününe geldiğimizde yine saat 7'de kalkma ve 8'deki otobüs servise yetişip okula gitme telaşı. 7-8 saat üst üste Girişimcilik diye çevirebileceğim "Entrepreneuriat" dersi gördük. Adam tam bir Nouvelle Vague aktörü sesiyle konuşan uzun süre Kanada'da yaşamış bir Fransız. Neyse derste bugün konu "Marketing Myopia" ya geldi, ben de sağolsun Djamshid Assadi'nin hiç unutmadığım bilgileriyle açıkladım. Geçen gün de muhasebe dersinde Milton Freedman hocanın aklına gelmedi de örneklerden yola çıkarak ismini buldum filan. Sınıfta ekonomi-işletme yapan çok az kişi olduğundan biraz çakıyorum mevzuları filan... Bugün yine Bulgarca açısından baya verimli bir gün oldu, yeni şeyler öğrendim. Adeta Türk dostu Aurelie gibiyim burada, Bulgarca konuşma çabamla gönlüne girdim yerel halkın. Tabi öğrendiklerimi sürekli güzel Bulgar kızına appliqué etmek motivasyonuyla çalışıyorum. Yani sormak/söylemek istediklerimin önce bulgarcasını öğreniyorum, sonra kızı görünce bir bir projelerimi hayata geçiriyorum filan. Bugün günaydın, naber filandan sonra adını da Bulgarca sormam sanırım sempati hanesine yazılmıştır. Neyse daha sonra Alex dosttan bir dilin olmazsa olmazı "Je t'aime"in Bulgarcasını öğrendim. Dolayısıyla proje sonunda zafer kutlamasını inşallah yapabileceğim bir cümle kurdum Bulgarcada. Şöyle: "Ti si mnogo karesiva. Obicham te lubima!" aynen şiir gibi çok güzel oldu bence, meali de (Fransızca yazayım hahha) : "Tu es trop belle. Je t'aime ma chérie".
Neyse bir haftadır filan büyük projem burada yorgan ve nevresim takımı alarak, yatağımı biraz daha rahat ve mutlu bir yer kılmaktı. Aşağıda hergün açılan pazar gibi bir yer var. Orada bir adama sormuştum 30 ama sana 25 yaparız demişti, sonra yanda bir kadın teyze vardı o da direk 30 dedi ama pek çeşit yok diye ben adamdan alayım dedim. Carrefour filan gibi bir yerden alsam daha mı ucuza gelir aceba filan diye de düşündüm. Sonra yok pazardan alayım dedim, ben alayım pazarcı kazansın, Bulgaristan kazansın yani ben kazanayım dedim ama geç kaldım kapanmıştı filan, yaklaşık 1 haftadır yorgan alayım diye uğraşıyorum yani. Hatta "Yorgan savaşları" adında bir bilim kurgu roman bile yazabilirim. Hatta geçen gün tamamen Bulgarca bir diyalogla teyzeden alıcaktım yorganı, gerçi Yorgan Bulgarcada yurgan, çarşaf çarşaf, yastık kılıfı da kılıf za bilmemne yani sadece yastık farklı onu da bir türlü öğrenemedim zaten... Neyse efendim sonunda bugün 30 levaya yorgan, yastık, çarşaf ve yastık kılıfı alarak evime döndüm ve büyük bir heyecanla arkadaşlarla beraber (Niyeyse?) yatağımın görünüşünü tamamen yeniledik. Gerçi tam istediğim gibi bir desen bulamadım dostlar ama inanın burada lüks algım değişti. Bok gibi bir binada yaşamama rağmen hayatta en büyük arzularımdan birisi "odamda keşke balkon olsa". Ne yapacaksam balkonu... Yatağım resimde gördüğünüz gibi belki güller filanla biraz fazla romantik oldu ama burada moda diye bir şey olmadığından oldukça rahatım, ısınayım yeter diye düşünüyorum. Yani gösterişten ziyade fonksiyonel olması eşyaya değerini katıyor burada. Bu arada girişimcilik dersi için gruplar oluşturup şirket kurma projesi hazırlamamız gerekiyor. İlk önce birkaç Bulgar kız bizle aynı grupta ol yaa filan dedilerse de sonra adam fazlası olup beni attılar, ben de Senegalli diğer dost Aba Baci'nin teklifine evet cevabı verdim, bir de ne göreyim Kazak güzel de bizim grubumuzda olacakmış. "Tant mieux" diyorum dostlar. Turnuva daha yeni başlıyor, takımlar form tutmaya ve kendilerini göstermeye başladılar, en azından gollü beraberlik beni bu gruptan lider çıkarır inancındayım. Bu blogu okuyan tüm arkadaşlarımı öpüyorum ve sizi çok seviyorum mucuk mucuk.... Okumayanları sevmiyorum pis arkadaş onlar bööeööeööe.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder