Sofya’da ikinci gün bitmekte... Bugün yine okula gidildi, biraz duruldu, çeviri yapıldı, sıklıkla sıkıntıdan sigara içildi ve dönüldü. Öğrenci kartı alındı, onunla birlikte Ulaşım Merkezi’ne gidildi, paso alındı... Daha sonra internet için ikinci kez bir yere gidildi, yine becerilemedi, ancak bu kez ne yapılması gerektiği anlaşıldı. Daha sonra Bulgar sim kart için Vivacom’a gidildi, kart alındı blagodarya (teşekkürler) diyip çıkıldı. Temizlik bezi, uzatma kablosu, fincan, bardak, askı gibi şeyler almak için bir dükkana girildi, alındı. Yine yeni yeniden dönerciye gidildi (çünkü Senegalli Mbaye yoldaş acıkmış, patates istedi) ve eve dönüldü. Oda düzenlendi, eşyalar valiz ve çantalardan çıkarılıp 1 yıl boyunca kalacakları yerlere yerleştirildi, ortalık derlendi toparlandı... Duş alındı, yine sigara içildi ve Cezayirli dost ile Saşa dostun yanına gidildi. Oturuldu, konuşuldu... Türkiyeden gelmenin iyi bir şey olduğu anlaşıldı, etraftan saygı toplandı, sorular soruldu, sorulara cevaplar verildi. Sonra dışarı çıkıldı, ucuz ve güzel bir restoranda tavuk kanat ve mantarlı pilav yendi, Cezayirli dostla çok az etrafta yüründü, tekrardan eve dönüldü. Tabi bunların hiçbiri o kadar kolay olmadı! Neredeyse her zaman yanımda olan Mbaye dost buraya geleli 10 gün filan olduğu için ne yapılması gerektiğini, nasıl yapılacağını biliyordu gerçi ama Bulgarca bilmeme gerçeği aşılmaz bir duvar olarak kaldı. Mesela öğrenci kartı; (ki ona çok yerinde olarak karne adı veriliyor, daha sonra resimlerle birlikte onu anlatıcam) ulaşım için ilk adımdı ama asıl mesele tamamı bulgarca olan Paso talep formunu doldurmak oldu. Neyse bir şekilde halledildi. Verilen kartta tabi herşey bulgarca yazıyor, hatta ismim de bulgar alfabesinde haliyle, eğer Ayten okuyorsa vah zavallı çocuk isim çalışıyormuş tepkisini anlamasını diliyorum. Artık Bulgaristan’da adım şöyle yazılıyor: “COHEP CE3EP”. Ne güzel ismim var ama her dilde kolay....
Neyse odaya Övünç dostun film seti için kesilen afişler yapıştırıldı oda biraz benim odam kıvamına geldi. Ama burada biraz odama kapanık bir insan tadında kaldım, Mbaye dost münzevi bir derviş misali, ben de tek başıma diğerleriyle pek kaynaşamadım, dolayısıyla kimse görülmüyor, pek bi ortamlara akılmıyor. Neyse yavaş yavaş olacak gibi bakalım ama bu gencolar biraz inek hamurlu sanki. Okulda öyle bi etrafı gezdirelim diye kütüphaneyi filan gösterdiler, daha resmi açılış bile yapılmadan kızın biri Muhasebe Finans minans kitabı almasın mı, bana bi hassiktir dedirtti açıkçası. Hatta güzel türkçemizde Gökmen Özdenak abimiz’in müthiş nobre tepkisine benzer “Za mnogo godini” (Nice nice Senelere) bile dedirtti vallahi...İkinci gün olmasına rağmen halen şehir merkezine gitmemiş bulunuyorum, yani Sofya nasıl, kızlar güzel mi sorularına verebilecek henüz bir cevabım yok, o yüzden biraz lafı dolandırdım, okuyan varsa kusura bakmasın!
Sofya'dan ilk izlenimlerini almak için henüz erken :) Anlattıkların genel itibariyle 15 metre yakın çevrenle alakalı :) Sofya'nın güzel kızlarını da bir dahakine anlatırsın artık :)
YanıtlaSil